İçimizde bir çocuk var! Oyun oynamak isteyen, şımartılmayı, övülmeyi bekleyen, taklit eden, annesi gibi yemek yapan, babası gibi kokan, ebeveynlerinin çok takdir ettiği o komşu çocuğu gibi olmaya çalışan bir çocukla yaşıyoruz hep. Ve bunu biliyoruz. Çünkü yıllardır anlatılıyor. Duyar gibi oldunuz farkındayım. Şimdi benim de kulağımda aynı ses “ İçimizdeki çocuk”.
Her çocuğun içinde de bir yetişkin olsa keşke.
İhtiyaçlarını belirlese,
Onları gidermek için doğru yollar seçse,
İncelese analiz etse
Verileri teste tabi tutsa,
Geçerli olanı geçersiz olandan ayırsa,
Eski bilgilerini güne uyarlasa,
Artık işlemeyenleri silse işleyenleri geliştirse,
Geçmişe takılıp kalmasa mesela
Gelecek için bu kadar kaygılanmasa.
Tıpkı “Saat kaç?” sorusunun yanıtı gibi hep şimdi ve buradayı gösterse.
Ah keşkeeee…
Neler yapardık onunla?
Bir kere her dakikayı bir fırsat olarak görürdük. Doğru olanı anlatmaya, öğütlerler vermeye bu denli zaman ayırmaktan vazgeç erdik. O zamanı yetişkine verir: “Dene yanıl, yine dene yine yanıl ya da yap derdik.
Ön yargısız olurduk, genellemeler yapmazdık. Geçmişten getirdiğimiz gerçek”miş” gibi gelenlerden özgürleşirdik. “Oh be!” derdik “Oh be, hayat sonsuz bir deneyim ve ben şimdi tam da bugün bu deneyimler için buradayım. Neye ihtiyacım, var nereden başlamalıyım, hayatın bana sunduğu SORU(N)LAR neler?” der işe koyulurduk.
Şimdi ben size diyorum ki; evet her birimizin içinde bir yetişkin var, her çocuğun her öğrencinin içinde de aynı zamanda.
Haydi uyuttuğumuz, unuttuğumuz, uyuşturduğumuz, ebeveyn bilgilerinin işgali altında tuttuğumuz şu yetişkin artık U-YAN-DI-RA-LIM !
Yetmesin; ayağa kalkıp çocuklarımızın, gidip öğrencilerimizin yetişkinlerini de uyandıralım.
Sonra bakalım neler olacak…